Sera İklimlendirmesinde Timfog’un Rolü ve Gelecek Vizyonu

Sera İklimlendirmesinde Timfog’un Rolü ve Gelecek Vizyonu

Timfog Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Yaylalı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde, firmanın gelişim sürecini, sektördeki rekabet avantajlarını ve sera iklimlendirmesi konusundaki gelecekteki hedeflerini derinlemesine ele aldık. Yaylalı, firmanın uluslararası arenadaki konumunu, müşteri memnuniyetini artırmaya yönelik stratejilerini ve sektördeki karşılaştıkları zorlukları dergimize anlattı.

Timfog’un kuruluş hikayesini ve sektöre sunmuş olduğu hizmetleri anlatır mısınız?

Timfog, MCM Engineering Group çatısı altında faaliyet gösteren bir marka olarak sera sektörü için özel tasarım mühendislik hizmetleri sunmaktadır. Özellikle seralar için iklimlendirme sistemleri ve ihtiyaçlarına odaklanıyoruz. Türkiye’de üretilen projelerin tasarımı ve makine üretimini kendi bünyemizde gerçekleştirerek hizmet veriyoruz. Timfog, 2001 yılında tarım pompa ithalatı yapan Timsan A.Ş’nin bir alt markası olarak kurulmuştur. Şirket, seralarda nemlendirme yaparken Avrupa’nın özellikle Hollanda’daki farklı yöntemlerini gözlemlemiş ve bu alandaki yenilikleri incelemiştir. Yurtdışında modern seralarda kullanılan yüksek basınçlı soğutma ve nemlendirme sistemlerinin pompalarının zaten ithalatını yapmış olduğu İtalyan marka tarafından üretildiğini farketti.

2002 yılında, bu sistemleri Türkiye’de ilk kez biz kullanmaya başladık. İlk olarak bir serada denemeler yaptık. Aylar süren denemelerin ardından, özel olarak geliştirdiğimiz 70 bar ve üstü su basınç sistemimizle seralarda nemlendirme ve soğutma işlemlerine başladık. Biliyorsunuz ki, seralar güneşe direk maruz kaldıkları için yaz aylarında iç sıcaklık 50 dereceye kadar çıkabiliyor. Bu durumda çalışmak neredeyse imkansız hale geliyor. Bu nedenle, seraları mutlaka soğutmak gerekiyor. Biz de konvansiyonel yöntemleri, örneğin chiller sistemleri soğutma için yüksek ilk yatırım ve işletme maliyeti nedeni ile kullanamıyoruz.

50.000 metrekarelik bir alanı soğutmak gerçekten inanılmaz bir zorluk. Güneş metrekare başına 700 800 vat arası ısı kazancı ortaya koyuyor; bu durum nedeni ile bina tipi soğutma yapmak çok pahalı bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Bu noktada, aslında evaporatif soğutma yöntemini kullanıyoruz. Havadaki nem miktarını artırarak, termodinamik anlamda duyulur ısıyı azaltıyoruz. Baktığımızda, evaporatif soğutma yöntemi her yerde var. Ancak bunu seralarda kullanmak için 0.2-0.3 milimetre çapında hassas nozullara ihtiyacımız vardı. Bu nozulları ve sistemi üretmeye başladık. 2012’nın sonunda şirket ticari bir işletme ve üretim işletmesi olarak ikiye ayrıldı, biz üretim kısmını satın aldık. O dönemde satın aldığımız firma küçük bir işletmeydi. O günden bu yana firmamızı döviz bazında yaklaşık 150 kat büyüttük.

Şu anda Timfog, MCM Grubu’nun ana firması haline geldi. MCM Grubu altında üç firma var; bunlardan biri Timfog. Timfog artık uluslararası alanda modern ve teknolojik seralar kuran bir firma haline geldi. Sürecimizi etap etap ilerlettik; önce fog sistemleri, sonra havalandırma ve en sonunda ısıtma ve konstrüksiyon çözümleri ile müşterilerimizin tercihlerine göre adım adım ilerledik.

Technowell markanız hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?

Technowell markamız hakkında bilgi vermek gerekirse, kökenimiz aslında eski bir mekanik taahhütçü olmamızdan geliyor. Soğutma ve mekanik tesisat alanında önemli bir bilgi birikimimiz var ve bunu bir kenara atmak istemedik. Bu bilgi birikimi ile ne yapabileceğimizi düşünürken, “Başka bir marka yaratalım” dedik ve 5 yıl önce Technowell’i kurduk. Technowell, tarım dışındaki tüm nem kontrolü, soğutma ve iklim kontrolü alanlarına odaklanıyor. Şu anda, Technowell nevi şahsına münhasır bir şekilde ilerliyor ve küçük iklimlendirme cihazları üretiyor.

Kendi alanında özellikle bazı konularda lider diyebiliriz. Neredeyse her türlü özel nem prosesi işi bize geliyor. Örneğin, Çanakkale Köprüsü ayaklarının nemden korunmasından tutun, bir fayans üreticisinin fayans çamurunun uygun nem oranında saklanması ve pişirilmesi arasında nemin doğru bir şekilde sağlanmasına kadar geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz. İlaç sektörü gibi birçok alanda nem, aslında hayatımızın içinde kritik bir rol oynuyor. Biz de Technowell tarafında küçük iklimlendirme cihazları imal ediyoruz. Yani buharlı nemlendiriciler, ultrasonik nemlendiriciler gibi ürünler üretiyoruz.

Technowell’i kurarken ürünleri ithal etme yoluna gittik. Pandemi döneminde, “Biz bunların hem daha iyisini yapabiliriz, hem de daha esnek olabiliriz,” düşüncesiyle yola çıktık. Şimdi kendi ürünlerimizi imal etmeye başladık. Burada yaklaşık 3-4 bin parça ürün üretiyoruz ve bu ürünler birbirinden tamamen farklı alanlarda yer alıyor. Örneğin, buhar nemlendiriciler ile desikant nem alıcılar birbirinden çok farklı ama sonuçta nem konusu olduğu için bu alandaki çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Türkiye’de ilk yüksek basınçlı nemlendirme cihazının üretimi ve satışını sektöre getirdiniz. Bu yeniliğin sektöre getirdiği yenilikler neler olmuştur?

Türkiye’de ilk yüksek basınçlı nemlendirme cihazının üretimi ve satışını Timfog olarak sektöre kazandırdık. Bu yeniliğin sektöre birçok katkısı oldu. Yüksek basınçlı nemlendirme cihazını çok farklı alanlarda kullandık. Örneğin, çimento tesislerinin toz indirme sistemlerinde etkin bir şekilde kullanıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Haydarpaşa ile Kadıköy arasında bulunan tesisinde, gemilerin atık sintine sularını sterilize ederek atılabilecek seviyeye getiriyorlar. Ancak bu arıtma sürecinde, sintine suyuyla ilgili çok ağır bir koku ortaya çıkıyordu. Biz de bu kokuyu ortadan kaldırmak için bir çözüm geliştirdik. 5-10 mikron boyutunda havaya püskürttüğümüz parçacıklarla koku moleküllerini yakalıyor ve kokuyu yere indiriyoruz. Bu sayede etrafa en azından iki üç kilometre kadar yayılan kötü kokuları kontrol altına alabiliyoruz.  Eğer bu işlem gerçekleştirilmezse, tüm Kadıköy bu ağır kokuya maruz kalabilir. Yüksek basınçlı nemlendirme cihazlarımız bu tür süreçlerde kullanılan önemli bir araç haline geldi. Bu cihazlar, toz indirmeden açık alan uygulamalarına kadar birçok farklı alanda kullanılmaya başlandı. Aynı zamanda yatlarda ve kafelerde de kullanılıyor. Aslında yüksek basınçlı su süreçleri, birçok alanda hayatımızda yer alıyor. Örneğin, kar makineleri yüksek basınçlı pompa grupları kullanıyor.  Soğuk hava koşullarında, suyu 5-10 mikron boyutunda püskürttüğünüzde, hava soğuk olduğu için su anında kara dönüşüyor ve yere düşüyor. Bu nedenle, özellikle kar yağışlarının az olduğu yerlerde kullanılan kar makineleri tamamen yüksek basınç sistemlerine dayanarak üretiliyor. Dolayısıyla, bu teknoloji birçok farklı sektörde önemli bir rol oynamaktadır.

Tabii ki, mekanik tesisattan gelen belli birikimimizi bu alanlarda etkin bir şekilde kullandık. İlk kez fidelerle ilgili nem kontrolü yapan cihazlar imal etmeye başladık. 2018’de ürettiğimiz santral tipi makinelerle birlikte tıbbi kenevir alanında çalışmalar yapmaya başladık. Bu alanda, dünyanın sayılı proje ofislerinden biri haline geldik. Portekiz, Yunanistan, İsrail ve Makedonya’da kenevir tesisleri kurarak bu sektörde önemli bir yer edindik. Kenevir, yapı olarak oldukça pahalı bir bitki. Bir dönem kilosu 9,000 dolar kadar değerliyken, şu anda fiyatı 2,500-3,000 dolar civarına gelmiş durumda. Bu bitkinin üretimi için hem ısıtma hem de soğutma işlemleri yapmanız gerekiyor. Aynı zamanda nem almanız ve nemlendirmeniz de şart, dolayısıyla bu süreç oldukça hassas. Eğer bu ürünü başarılı bir şekilde üretebilirseniz, yağ çıkartabilecek aşamaya geliyorsunuz. Kenevir yağı, ilaç endüstrisinde hem kuru hem de yağ formu ile kullanılabiliyor ve yağ çıkartıldığında litresi yaklaşık 150,000 dolara kadar ulaşabiliyor. Bu gerçekten çok özel ve maliyeti yüksek bir proses. Bu süreçte tamamen ilaç üretim süreçleri kullanılıyor. Dolayısıyla, mekanik bilgiye sahip olmanız önemli bir gereklilik. Bizim açımızdan bu alanlar niş sektörlerdi ve ana konsantrasyonumuz, niş alanlara girmekten yanaydı.

Crone ve Thermeta markaları ile iş birliğinizden bahseder misiniz?

Türkiye’de doğal CO2 üretimi ile ilgili sıvı olmayan yöntemlerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. İnsanlar bu konuda yeterince bilgi sahibi değildi ve 2016-2017 yıllarında danışmanlık yapan kişilerin CO2 kullanımına dair bazı tereddütleri ve önyargıları vardı, teknik kapasiteleri genellikle yetersizdi. Biz, 2017 yılında Türkmenistan’da ilk tesislerimizi kurduk. Maalesef Türkiye’de o dönem bazı ön yargılar vardı ve bu sistemlerin hesaplamasını yapabilen kimse yoktu. Hollandalı arkadaşlarımız ile bir araya geldiğimizde, bu konuyu hesapladık ve sanırım şu ana kadar yaklaşık yüz tane tesis kurmayı başardık. Son 7 yılda, sektörün dönüşümüne katkı sağlama şansına sahip olduk. Artık Türkiye’de son yıllarda yoğun bir şekilde CO2 kullanımına geçiş yapıldı.

Baca gazından CO2 elde etme yöntemimizi açıklayayım. Doğalgazı ya da LNG’yi yaktığınızda, eğer karbonmonoksit miktarını ve nox miktarını çok düşük seviyeye indirirseniz, bu size neredeyse saf bir CO2 elde etme imkanı sunuyor. Elde edilen CO2’yi seralara basıyoruz, ancak bu oldukça riskli bir proses olduğu için hassas bir kontrol gerektiriyor. Bu konuda Crone ve Thermeta ile iş birliği yaptık. Crone, 80 yıllık bir firma; Thermeta da köklü bir geçmişe sahip. Her iki firmanın da dünyadaki en büyük distribütörlerinden biriyiz. Özellikle CO2 algısını sektörde değiştirmek zorlu bir süreç oldu, ama nihayetinde bunun yerine oturduğunu görüyoruz.

Yeni fabrikanıza geçiş süreciniz hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?

Timfog, önümüzdeki 5 yılda global bir firma olarak kendini tanımlamaya çalışıyor ve yeni yere geçişimizin nedenlerinden biri de bu hedefimiz. Yaklaşık 3 ay önce bulunduğumuz yere geçtik, ancak bu geçiş süreci açıkçası biraz zorlu oldu. Depo ve makineleri 80 tırla taşımamız, normal bir taşınma süreci değil; oldukça yüksek seviyeli bir taşınma gerçekleştirdik. Önceden fabrikamız Marmara Ereğlisi’nde, merkez ofisimiz ise İstanbul’daydı. Bu durum bazı sorunlara yol açıyordu. İnsanlar yan yana olmayınca, bazı şeylerin üstesinden gelmekte zorlanabiliyorlar. Tek bir çatı altına gelmemiz kaçınılmaz hale geldi çünkü yaptığımız işi en iyi şekilde yapmak istiyoruz. Şu anda 70-75 ülkeye ihracat yapıyoruz.

Yeni fabrikamızda kapasitemizi büyüttük ve özellikle sac işçiliği alanında ciddi bir makine parkuruna sahibiz. Timfog’u uluslararası ölçekte, kendi alanında yüksek adetlerde komponent üreten, yüksek kaliteli üretim yapan ve hızlı taleplere cevap veren bir firma olarak konumlandırmaya çalışıyoruz.

Timfog’un uluslararası pazardaki konumunu ve stratejilerini nasıl tanımlarsınız? Farklı coğrafyalarda yer alan hedef pazarlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? İleride hangi bölgelerde büyümeyi hedefliyorsunuz?

Timfog’un uluslararası pazardaki konumunu ve stratejilerini tanımlamak gerekirse, yakın zamana kadar, özellikle 2-3 yıl önce İsrail’de aktif bir şekilde çalıştık. Hâlâ yoğun olarak Rusya, Özbekistan ve Türkmenistan’da projelerimiz var. Afrika’da da Güney Afrika ve Orta Afrika gibi bölgelerde oldukça etkindik. Kuzey Afrika’da, özellikle Tunus ve Cezayir’de de ciddi çalışmalarımız mevcut. Ayrıca İspanya’da da müşterilerimiz var. Yani şu anda temel olarak bu pazarlarda yoğun bir şekilde faaliyet gösteriyoruz.

Hedeflerimizi 3 iç içe geçmiş halka olarak belirledik: iç pazar, yakın bölge pazarları ve global pazarlar. Şu anda özellikle Kafkasya ve Avrupa’da etkin bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Distribütörlerimiz aracılığıyla bu pazarlarda varlığımızı sürdürüyoruz. Avrupa’da, muhtemelen Almanya ve Hollanda’da bir ofis kurma hazırlığındayız. Hollanda ve diğer ülkelerde gördüğümüz en önemli şey, firmaların rekabetten giderek uzaklaşmaları. Eğer gerçekten esnek, hızlı ve rekabetçi bir yönetim yapabilirsek, önümüzde çok açık fırsatlar var. Ancak burada sanayici olarak Türkiye’nin son zamanlarda yaşadığı ciddi problemler de var. İşçilik maliyetleri son 2-3 yılda neredeyse iki katına çıkmış durumda. Dolar ve Euro’daki neredeyse değişmeyen sabit seyir, bizim gibi ihracatçılar ve sanayiciler üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor.

Ar-Ge departmanınız nasıl çalışıyor ve yeni ürün geliştirme sürecinizi nasıl yönetiyorsunuz?

Şu an kadromuzda yaklaşık 90 kişi bulunuyor ve bunlardan yaklaşık 34-35’i mühendis. Ben de gemi inşaatı ve gemi makineleri mühendisiyim; İstanbul Teknik Üniversitesi mezunuyum ama hayatımın büyük bir kısmını iklimlendirme sektöründe geçirdim. Zaten hastaneler, alışveriş merkezleri ve endüstriyel yapılardan geliyoruz. Bu nedenle, seralara farklı bir bakış açısıyla yaklaşma fırsatımız oldu. Örneğin, işe girdiğimizde ilk yaptığımız şey, karbondioksitleri doğal yolla üretmeye başlamak oldu. Seralarda ısıtma sistemlerinde başlangıçta büyük kapasitelerde pompalar seçiliyordu biz bunların gerekli kapasitelere düşürülmesiyle ilgili çalışmalar yaptık. Yeni ürün geliştirme sürecimizi yönetirken, mevcut bilgi birikimimizi ve deneyimlerimizi kullanarak sürekli araştırma ve geliştirme yapıyoruz. Yani, yaptığımız her yenilik, daha önceki projelerimizden edindiğimiz deneyimlerle şekillenir. Bu bağlamda, Ar-Ge departmanımızın aktif rolü, inovasyonu ve sektördeki değişikliklere hızlıca adapte olmayı sağlamaktadır.

Kazakistan’daki projemizin ilk fazı, 1.600 dönümlük yani 1.6 milyon metrekarelik bir sera alanını kapsıyor ve toplamda 5 milyon metrekare olacak şekilde projelendirdik. Bu projenin tamamı, 5 bin dönümden oluşuyor. Bu kapsamda, sulama, otomasyon, elektriklendirme, iklimlendirme ve konstrüksiyon gibi tüm süreçleri üç boyutlu olarak tasarladık. Civatasına kadar her parça dökümünü de dahil ettiğimiz detaylı bir çalışma gerçekleştirdik.

Ar-Ge tarafında çalışmalarımız hala devam ediyor. Geliştirdiğimiz özel sirkilasyon fanlarında atış mesafesini arttırırken enerji tüketimini düşürmeyi başardık. Pompa gruplarında ve nemlendirme sistemlerinde yenilikler ortaya koyduk ve bu sistemlerle haberleşebilecek seviyelere ulaştık.

Fide tarafında, fidelerin %25 daha hızlı büyümesi ve nemsiz bir ortamda yetişmesi için özel nem alıcı cihazlar geliştirdik. Şu anda tüm bu verileri bir yazılım içerisine entegre etmeye çalışıyoruz. Ayrıca, bir distribütörlük sistemi kurmak için çalışmalara devam ediyoruz. Yani, bir seranın dünyanın neresinde olursa olsun ısı kazancı ya da ısı kaybını hesaplayabilecek seviyede bir yazılım alt yapısı geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu yazılımı, muhtemelen önümüzdeki yılın ortasında distribütörlerimizle paylaşmayı planlıyoruz. Asıl hedefimiz, kendi alanımızda sürekli inovasyon ve teknoloji üreterek büyük bir katma değer sağlamak. Aynı zamanda, yüksek kaliteli ve esnek üretim yapabilen bir firma kimliğine dönüşmek için çabalıyoruz.

Enerji verimliliği ve çevre dostu uygulamalar konusunda attığımız adımlar ve geliştirdiğimiz çözümler gerçekten önemli bir konu. Tarımla iç içe olduğumuz için çevreci bir anlayışı benimsemek bizim için kaçınılmaz. Bu bağlamda, çevreye zarar verebilecek uygulamalardan kesinlikle kaçınmaya çalışıyoruz. Örneğin, su tüketimimizi minimize etmek için gelişmiş sulama sistemleri ve basınçlandırma yöntemleri kullanıyoruz. Bu sistemler, suyun hem daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağlıyor hem de su israfını önlüyor.

Ayrıca, enerji verimliliği açısından da yenilikçi çözümler geliştirmeye odaklanıyoruz. Isı geri kazanımı sistemleri ve yenilenebilir enerji kaynakları ile entegre çözümler, hem enerji maliyetlerimizi düşürüyor hem de çevreye olan etkimizi azaltıyor. Kullanım alanlarına göre özelleştirilmiş nem kontrol sistemleriyle, enerji tüketimimizi optimize ediyor ve sera içindeki iklimlendirme süreçlerini daha sürdürülebilir hale getiriyoruz.

Sera iklimlendirme teknolojilerinde gelecekte ne gibi yenilikler bekliyorsunuz?

Sera iklimlendirme teknolojilerinde gelecekte heyecan verici yenilikler bekliyorum. Bu alanda olağanüstü bir süreç içerisindeyiz ve halen bir firma ile geliştirdiğimiz bir görüntü işleme robotu üzerinde çalışıyoruz. Sera içerisinde, ısıtma borularımızın yanı sıra, hasat için kullanılan makaslı arabalar yer alıyor. Bu arabalar, çalışanlar tarafından sağdan ve soldan ürünlerin toplanmasına yardımcı oluyor. Biz bu arabaları, aynı zamanda bir ray sistemi gibi kullanıyoruz; bu sayede robot, otonom bir şekilde gezebiliyor ve seranın içindeki her şeyi algılayabiliyor. Karanlıkta bile, görüntü işleme teknolojisi kullanarak, ertesi sabah kaç kilogram olgunlaşmış domates olduğunu ve nerede olduğunu tespit ediyor. Ayrıca hangi yaprakların toplanması gerektiği ve hastalık olup olmadığını tespit eden ve ziraat mühendisliğine uyarı gönderen bir sistem bu.

Bunların yanında, hasat arabaları ile haberleşerek hangi hasat arabasının nerede, ne kadar toplayabileceğini simüle edebiliyoruz. Böylece, sabahleyin çalışanların ne kadar ürün toplayıp toplayamadığını kontrol etmek mümkün oluyor. Böylece oradaki toplama verimliliğinin yeterli olup olmadığına dair geri bildirimde bulunabiliyoruz. Bunun sonucunda, tek tek dolaşarak kaç kilogram toplandığını ölçme zorunluluğu ortadan kalkıyor.

DCIM100MEDIADJI_0337.JPG

Sonuç olarak, seralarda giderek daha fazla otonom sistemlere doğru ilerliyoruz. Şu anda çilek hasatlarında bu robot teknolojisini kullanmaya başladık; ancak domates hasadı için henüz bu sistem devrede değil. Ancak önümüzdeki yıllarda, domates hasadının da otonom sistemler tarafından yapılabileceği yapılar oluşturmayı planlıyoruz.

Timfog’un diğer firmalara göre sağladığı rekabet avantajları nelerdir? Müşterilerin sizi tercih etme nedenleri arasında neler yer alıyor?

Timfog’un diğer firmalara göre sağladığı rekabet avantajları ve müşterilerin bizi tercih etme nedenleri çeşitli unsurlardan oluşuyor. Türkiye, çok iyi bir iklimlendirme mühendisliği altyapısına sahip ve bu konuda, aramızda olmayan rahmetli duayenlerimize teşekkür etmeliyiz. Bu kişiler, bizleri yetiştirirken belirli bir düsturla hareket ettiler. Biz de kendi mühendis arkadaşlarımızı bu prensipler doğrultusunda yetiştirmeye çalışıyoruz. Öncelikle, mühendis olduklarının bilincinde olan, öğrenme sürecinde ilerleyen bireyler olduklarını kabul ediyor ve onlara destek oluyoruz.

Geçmişte esnaflar kendi aralarında örgütlenirlerdi; bu bir gelenekti. Bu yüzden, o insanlardan aldığımız en önemli derslerden biri, yaptığımız işi düzgün bir şekilde yapmamız ve müşterilere karşı dürüst olmamızdır.

Avrupa’daki fuarlarda, Technowell adı altında yer aldığımızda, “Türksünüz, bunu nasıl başarıyorsunuz?” gibi bir soruyla karşılaşmıyorum. Ancak tarım alanında bu konuda ilginç bir bakış açısı ve şaşkınlık var. Sunumlarımda, özellikle bakanlık yetkililerine, Türkiye ile İspanya ve Hollanda gibi ülkeleri karşılaştırıyorum. Örneğin, Türkiye şu an dünyada çelik üretiminde İspanya ve Hollanda’nın önünde, inşaat sektöründe 30-32 milyar dolarlık ihracatı ile yine onların önünde. İklimlendirme sektörü ise İspanya’ya yakın, Hollanda ile başa baş gidiyor. Ancak tarım alanında, özellikle sera sektöründe, Türkiye yalnızca 150 milyon dolarlık ihracat yaparken, Hollanda bu alanda iki buçuk milyar dolar, İspanya ise bir buçuk milyar dolar civarında ihracat gerçekleştiriyor.

Benzer büyüklükteki ülkelerin bu kadar büyük farklılıklar göstermesinin mantıklı bir açıklaması yok. Bu durum, sektörde yapmaya çalıştığımız bir interland ya da habitat oluşturma hedefimizi ortaya koyuyor; yani birbiriyle daha fazla iletişim kurabilen, daha sık görüşen insanlar yaratma çabası içerisinde bulunuyoruz.

Biz mühendislik yapıyoruz, basiretli tüccarlar olarak verdiğimiz sözlerin arkasındayız. Timfog veya Technowell tarafından aldatıldım veya dolandırıldım diyen tek bir müşteri bulamazsınız. Tüm çalışanlarımız, haksızlığa uğradıklarını düşünebilecekleri bir durumla karşılaşmamışlardır. Gerçekten de yaptığımız tüm sözleşmelerin arkasındayız ve mühendislik uygulamalarımıza güveniyoruz. Asla çevreye, dünyaya veya insana zarar verecek bir şey yapmıyoruz; sadece para kazanma amacı gütmüyoruz. Bu perspektif doğrultusunda, eğer mühendisseniz ve basiretli bir tüccarsanız, gerisi de zaten geliyor. Para, bu anlayışın yanında biraz ikinci planda kalıyor.

Sektörde gördüğünüz sorunlar düzelmesini istediğiniz durumlar nelerdir?

Öncelikle, hükümetin sera ile ilgili olağanüstü bir politikası mevcut. Son 4 -5 yıldır kurguladıkları bu politikada, tüm sera bölgelerini organize bölgelerin içerisine almayı planlıyorlar. Bu kapsamda, 40, 50 veya 60 parselden oluşan alanlarda enerjisini, elektriğini ve diğer hizmetlerini sağlayarak, her bir alandan binlerce ton ürün çıkmasının önünü açmayı hedefliyorlar.

Aynı zamanda, ortak bir iletişim kurarak, sektörün sorunlarını birlikte çözmeyi de amaçlıyorlar. Bu yaklaşım, özellikle Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu gibi bölgelerde uygulanarak, sebze ve meyve ile ilgili lojistik maliyetlerinin azaltılmasına katkı sağlayacak. Örneğin, Karadeniz’den direkt olarak Karadeniz pazarına ürün sevk edilecek. Bu tür politikalar, sektördeki mevcut sorunları çözmek ve tarımsal üretimi artırmak için büyük bir fırsat sunuyor. Sektörün buna uygun adımlar atarak, bu politikaları desteklemesi ve benimsemesi gerektiğine inanıyorum.

Şu anda 51 tane Organize Sanayi Bölgesi planlıyorlar ancak, henüz sadece ikisini açabildiler. Bunun yanında, 5 yıldır bekleyen başka organize sanayi bölgeleri de mevcut. Örneğin, Dikili bölgesinde 50 yatırımcı bulunuyor ve çoğunu tanıyorum. Her birinin cebinde 1-2 milyon dolar var. Gıda ve inşaat firmaları, yatırımlarında 4-5 milyon dolar ile katkıda bulunmayı düşünüyor. Toplamda halen 12 13 organize sanayi bölgesinde 500 civarında yatırımcının beklediğini söyleyebiliriz. Her biri için ortalama 5 milyon dolar üzerinden yatırım tutarı hesaplandığında, 2,5 milyar dolarlık bir toplam yatırım şuanda bekliyor. Bu durum, doğru politikaların yanlış bir şekilde uygulandığını ve yerel yönetimler tarafında eksiklikler olduğunu gösteriyor. Tarım bakanlığı ve organize sanayi daire başkanlığı bu konuda büyük çaba harcasa da, alt kademelerde işler istediğimiz seviyede ilerlemiyor. Eğer bu yatırımlar, 2 yıl içinde sera sektörüne kanalize olsaydı, sektördeki dönüşüm ve gelişme açısından büyük bir ivme kazanmış olacaktık. En önemli beklentimiz aslında bu potansiyelin değerlendirilerek hızla harekete geçilmesidir.

Organize Sanayi bölgelerinin şartnamesi, tarım organize alanlarına birebir uyarlanmış durumda ve buradan dolayı birçok sorun yaşıyoruz. Örneğin, 50 dönüm sera inşaatı yaparken, inşaat yapıyormuşuz gibi bir muamele ile karşılaşıyoruz. A Sınıfı inşaat belgeleri ve olağanüstü ruhsatlar isteniyor bizlerden. Organize sanayinin dışına çıktığımızda, hiç beklenmeyen taleplerle karşılaşıyoruz. Bu durumun mutlaka değiştirilmesi gerekiyor.

Ziraat Bankası, günümüzde düzgün bir proje getirdiğinizde sizi fonlamakta hiçbir sorun yaşamıyor. Banka, yatırımcılara inanılmaz destekler sunuyor; örneğin, 100 milyona kadar olan yatırımlar için 5 yıl boyunca, 2 yıl ödemesiz eşit vade imkanı sağlıyor. Modern tarım alanlarında Ziraat Bankası, şu şekilde bir yaklaşım benimsiyor: “Ben sana bu parayı veriyorum; sen de bana yarısını işlerin yürüdüğü sürece geri veriyorsun.” Bu, 5 yıllık ya da 6 yıllık bir plan içinde uygulanan olağanüstü bir fırsat. Bu anlamda devlete kesinlikle teşekkür etmek gerekiyor. Zira, bu strateji gerçekten de bir taşla beş kuş vurma mantığını taşıyor ve tarım sektöründe önemli bir dönüşüm sağlama potansiyeline sahip.

Kısa ve uzun vadeli hedefleriniz nelerdir?

Gelecek hedeflerimiz, Timfog olarak sektörde birkaç firmadan biri olabilme potansiyelimizi gerçekleştirmek üzerine inşa edilmiştir. Amacımız, global bir firma haline gelmek ve bu yolda temel olarak 4 ana kritere odaklanmaktır.

Avustralya, Meksika, Amerika gibi kıtalarda projeler gerçekleştirmek ve bu bölgelerde distribütörler oluşturmak, doğru bir know-how ve teknik altyapıya sahip olmak ile birlikte sağlam bir finansmana ulaşmak hedeflerimiz arasında yer alıyor. Ekibimizde 45’ten fazla kişi, akıcı bir şekilde İngilizce konuşabiliyor. Toplamda 55 civarında beyaz yakalı çalışana sahibiz ve aramızda iki veya daha fazla dil bilen çalışanlarda bulunuyor.  Bu sayede, global pazarla güçlü bir entegrasyon sağlıyoruz.

Bugün Hollanda, İngiltere, Fransa ve dünyanın diğer bölgelerinden, sera alanında uzmanlaşmış 100 kişiye sorduğunuz zaman, bunlardan %95’ı Timfog’u tanımaktadır. Genellikle referans verirler ve “Bu iyi bir firmadır, gidip çalışabilirsiniz” derler. Bu nedenle, birçok farklı ortaklık ve iş birliği teklifleri alıyoruz.

Sektörümüzde, esnek yönetim, kaliteli üretim, yüksek adetli üretim ve rekabetçi üretim konularında ilerleme kaydediyoruz. Bu dört ana konuda, global ölçekle kendi alanımızda gelişmeye devam etmekteyiz. Tüm bunları destekleyen 5 yıllık bir ajandamız mevcut ve bu ajanda doğrultusunda adım adım çalışmalarımızı yürütmeye çalışıyoruz.

 

Önceki İçerikİSİB’in Öncülüğünde İklimlendirme Sektörü İhracatı Büyümeye Devam Ediyor
Sonraki İçerik“Yeni pazarlara açılarak 2025 yılı için ihracat hacmimizi artırmayı hedefliyoruz”