Turaş Gaz Armatürleri San. ve Tic. AŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve Armatür Derneği Başkanı Gökhan Turhan

 

Şirketler için ölümsüzlük iksiri

 

İnsan, varlığının bilincine vardığı dönemlerden itibaren ölümsüzlüğün formülünü aramış. Mitolojik hikayelerde dinlediğimiz ölümsüzlük iksirinden içen insanüstü varlıklardan, geçmişi topraklarımıza dayanan Bergama Krallığı’ndaki Asklepion kentine ölümün giremediği rivayetine, hatta günümüzde Ceyhan Nehri’nin kıyılarında bulunan Misis antik kentinin “ölümsüzlük kenti” olarak nam salmasına kadar… Aradan geçen yüzyıllar sonrasında bile durum farklı değil. Hala ölümsüz olabilmek ve kendimizden sonra hatırlanacak bir iz bırakmak insanlığın aklına takılan en karmaşık konulardan biri.

 

Aynı soru, şirketler için de geçerli:“Şirketimi nasıl ölümsüz kılabilirim?” ya da “Şirketimin devamlılığını nasıl sağlayabilirim?” Bana göre bunun formülü doğru pazar içgörülerinden hareketle hazırlanmış bir strateji ile, teknoloji odağında dönüşebilmekten geçiyor.

 

Türkiye ekonomisinin %90’ından fazlasını oluşturan aile şirketleri, çoğunlukla yönetimi 2. kuşağa devredemeden yok oluyor. Her 10 aile şirketinden yalnızca biri üçüncü kuşak tarafından devralınabiliyor. Bir tarafta geleneksel yapılarından çıkmaya çalışarak sınırlarını aşmayı amaçlayan aile şirketleri, diğer tarafta ise kısa sürede devleşen ve uluslararası pazarların oyuncularından biri olmak için agresifçe rekabet eden, teknoloji temelli yeni nesil şirketler bulunuyor.

 

Bu iki kümeyi teknolojiyle kesiştirmek ve ekonomiye katma değerlerini artırmak mümkün. Teknolojik inovasyon, insanlığın ilerlemesi ve ekonomik büyümenin kilit temel faktörlerinden birini oluşturuyor. Gerçek gelişimin önündeki en büyük engellerimizden birinin “mış gibi yapmak” olduğuna inanıyorum. Örneğin dijitalleşmeyi web sitesini yenilemekten ibaret düşünmek, Ar-Ge yatırımının yalnızca yeni bir makine almak olduğu yanılsamasına kapılmak ya da bir online pazaryeri açınca e-ticaretin bütün gereksinimlerini karşıladığına inanmak gibi…

 

Oysa doğru kurgulanmış bir Ar-Ge/inovasyon stratejisi ve bu stratejiyi hem altyapı hem de işgücü anlamında destekleyen uygulamalar bile, bu yolculuğun ne kadar katmanlı olduğunu ortaya koymak için yeterli olacaktır. Belki de işin sırrı, teknolojinin yıkıcı etkilerinden korkmamak ve değişimi kabul etmektir. Değişimin getireceği endişeleri bertaraf edebilecek yaklaşımlar benimsemek, şirketin kültürünü dönüştürmeye gönüllü ve hazır olmamak bu yolculuğun mental bariyerlerinden biri olarak karşımıza çıkabilir. Teknolojiyle dönüşen, bütün iş süreçlerini dijitalleştirmiş, iş yapış biçimlerini ve iş modellerini teknoloji odağında yeniden yapılandıran ve elde edeceği pazar içgörüleriyle hızlı aksiyon alabilen, inovasyonu DNA’sına entegre edebilen şirketler geleceğin ölümsüzlük iksirinden içebilecekler. Kendi sınırlarını aşma ve farklı ufukları keşfetme güdüsü de yine insanlık tarihinin en eski zamanlarına kadar uzanıyor. Bulunduğun, köklendiğin yerden çıkmak, yeni coğrafyaları tanımak, gözün gördüğünün ötesine gitmeyi hedeflemek ve orada farklı diyaloglar geliştirmek; binlerce yıl öncesinden günümüze uzanan bir serüvenin uzantısı.

 

İçinde bulunduğumuz koşullar, teknolojinin katlanarak büyümesi ve erişebileceğimiz en uzak mesafenin bile birkaç gün, hatta saatle varılabilecek kadar kısalması; sınırlarımızı aşacak adımları atmamızı kolaylaştırıyor. Erişimin bu kadar kolaylaştığı ve hızlandığı dünyamızda ise ürün ve hizmetlerimizin kıtaları aşabilmesi için hedef pazarların ihtiyaçlarını ve kültürel farklılıkları doğru gözlemleyebilmemiz ve elimizdeki araçlardan en iyi şekilde faydalanabilmemiz, gerekirse güçlü iş birlikleri kurarak konusunda uzman çözüm ortaklarının gücüyle birleşmemiz gerekiyor. Örneğin; kendi sektörümüze bakalım; armatür sektörünün dünyadaki pazar büyüklüğü yaklaşık 300 milyar dolar. Türkiye’nin buradan aldığı pay ise yüzde 1’lerde… Karşımızda nasıl da büyük bir potansiyel var. Bir araya gelerek pazardan aldığımız payı büyütmek ve şirketlerin farklılıklarından güçlü bir sinerji yaratmak mümkün.  Global bir marka olabilmek ya da daha basit haliyle ürün/hizmetinizi global pazarlara taşımak için birbirinden farklı yöntemler ve yaklaşımlar söz konusu. Hangisinin sizin şirketiniz ve sunacağınız ürün/hizmet için uygun olacağını değerlendirmek ve bu doğrultuda stratejik planlama yapabilmek atılacak ilk adımlardan biri. Ticaret Bakanlığı tarafından yakın zamanda kamuoyuyla paylaşılan Uzak Ülkeler Stratejisi raporunda dikkatimi çeken birkaç önemli veriye paylaşacak olursam;

 

  • Ülkemiz, son 20 yılda mal ihracatını 5 kat artırarak 2021 yılı itibarıyla 225,2 milyar dolar seviyesine yükseltti. Buna karşın dünya mal ihracatından aldığı pay yalnızca %1’in üzerinde.
  • Hizmet ihracatında, 2021 yılında bir önceki yıla göre %64,1 oranında artış kaydedilerek 58,2 milyar dolar düzeyine ulaşıldı.
  • Ülkemiz ihracatının üçte ikisi, ülkemize ortalama uzaklığı 2000 km. mesafede bulunan ülkelere gerçekleştiriliyor.
  • Ülkemizin toplam ihracatının ortalama menzili ise 3.065 km. Bu menzilin, 4.744 km seviyesinde olan dünya ortalamasına yükseltilmesi dış ticaret politika hedeflerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
  • Uzak Ülkeler Stratejisi kapsamında 4 hedef temel olarak belirlenmiş: Ekonomik ve ticari iş birliğinin geliştirilmesi, Türk ürünlerinin küresel ölçekte tanınırlığının geliştirilmesi, Mal ve hizmet ihracatının artırılması ve İhracatımızın ortalama mesafesini dünya ortalamasına çıkartmak

 

Her ne kadar devlet politikalarımız ve içerisinde bulunduğumuz yatırım ortamı günden güne gelişse de; özellikle biz üreticilerin teknolojik dönüşümlerini ve ihracat faaliyetlerini destekleyecek daha çok teşvik ve yapısal uygulamaya ihtiyaç duyduğumuz da aşikar. Teknoloji odağında yatırımlarımıza hız vermemize olanak tanıyacak yeni düzenlemelerin hayata geçebilmesi için, bizi doğru temsil edecek kurumların çatısı altında birleşmek ve sesimizi daha güçlü duyurup, birlikte hareket etmek kritik bir rol oynuyor.

 

Birlikteliğimizden güç alarak, “rekaberlik” ile hem kendimizi hem de sektörlerimizi geliştirmek elimizde. Ufkumuz geniş, yolumuz açık olsun…

 

 

Önceki İçerikMİMSAN, 23-26 Kasım’da Entech Fuarı’ndaydı
Sonraki İçerikOnur Ünlü’nün enerji sektöründeki iz bırakan hikayesi