Armatür sektörü, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya hazırlanıyor
1984 yılında yüzde 100 özsermaye ile kurulan TURAŞ Gaz Armatürleri Sanayi ve Ticaret AŞ’nin ikinci kuşak yöneticisi olarak 2017 yılından bu yana, şirketin yönetim kurulu başkanlığını yürütmekte olan Gökhan Turhan, Armatür Derneği’nin kurucu başkanı olarak, derneğin son 1,5 yıldaki faaliyetlerine ve önümüzdeki dönemine ilişkin ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu. Armatür sektörünün önümüzdeki dönemde tarihinin en parlak dönemini yaşamaya hazırlandığını belirten Gökhan Turhan, bunun gerçekleşebilmesi için tüm sektör paydaşlarının dikkat etmesi gereken noktalara da vurgu yaptı. Aynı zamanda kültürel mirasımızın korunması ve gelecek nesillere aktarılmasına büyük önem veren bir koleksiyoner olan Turhan’ın, 2006 yılından bu yana Osmanlı döneminin çeşitliliğini ve estetiğini yansıtan mutfak malzemelerini toplayarak Ayasofya Camisi’ne bağlı, 1200’den fazla kayıtlı envanterden ve 5000’den fazla çalışma eserinden oluşturduğu geniş bir koleksiyonu bulunuyor.
Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce kurucu başkanı da olduğunuz Armatür Derneği faaliyetlerine başladı. Bu 1,5 yıllık süreci ve armatür sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Armatür sektörü olarak, kadim bir sektör olduğumuza inanıyorum. 2000 yıldan daha evvel Anadolu’da yalnızca suda kullanılan açma kapama sistemleri günümüzde hayatımızın her alanında kullanılıyor. Musluk dediğimiz bu açma kapama sistemleri sektörümüzü oluşturuyor. Bizler de sektörün ilk ve tek derneğiyiz. Armatür Derneği olarak; armatür, valf, musluk, tesisat ekipmanları ve vana sanayicilerini temsil ediyoruz. Yeni bir dernek olmamıza rağmen sektörün çoğunluğunu temsil etmeye başladık. E&Y ve İstanbul Sanayi Odası iş birliği ile sektör raporumuzu çıkartıyoruz. Buradan gelecek bilgiler sonrasında stratejilerimizi, nerelerde yer almamız gerektiğini, sektörün bizlere ne vaat ettiğini ve şuan ki durumumuzu çok daha net anlayabileceğiz.
Kurucu Başkanı olduğum Armatür Derneği altında, 35 üyemiz ve sektörümüze ait 65 adet GTİP kodu bulunuyor. Bir araya gelmek çok zor ama bir araya gelince de büyüme potansiyeli artıyor. Buna örnek olabilecek çok sektör var. Rekabet değil rekaberlik yapmışlar. Sektör olarak 4 milyar dolar bir büyüklüğümüz, 1,5 milyar dolar ihracat, 1 milyar dolar iç piyasa hacmimiz ve 1,5 milyar dolar civarı da ithalatımız bulunuyor. 10.000’e yakın çalışanımızla katma değerli ürünler üretiyoruz. Ortalama kg. satış fiyatımız 10 dolar/kg. diyebiliriz. Dünyada ise sektör büyüklüğümüz 110 milyar dolar olarak biliniyor. Bizlerin pazar payı sadece 2,5 milyar dolardır. Yani daha alacağımız çok pay ve yol var.
Armatür sanayinde istihdamda da 2010 yılından sonra önemli bir artış yaşandı. 2010 yılında 7.745 olan toplam çalışan sayısı 2019 yılında 9.950’ye yükseldi. İnşaat sektöründe, beyaz eşya sektöründe, yangın sistemlerinde, sulama sistemleri, petrol ve gaz tesisleri, ısıtma-soğutma sistemlerinde ve sanayi makineleri gibi birçok sektörde varız. Mikro ve makro ölçekli ürünler ve orta-üst teknolojinin yer aldığı sektörlerimiz ve ürünlerimiz mevcut.
Armatür sektörünün bu dönemdeki ihracat ve büyüme rakamlarından bahsedebilir misiniz?
Sektör olarak ilk çeyrekte Q1 gerçekleştirdiğimiz ihracat: 472 milyon dolardır. Dünyadaki değişimlerin 2020-2021’de sektörümüze büyüme olarak yansıyacağını ve Türk sanayisinde teknolojiye yapılan yatırımlarla dünyadan alacağımızın payın artacağını düşünüyoruz. Büyüme, yeni pazarlar kadar yeni ürün/üretim sistemi/tedarik zinciri kurmakla da gerçekleşiyor.
Bu sebeple odağa yeni pazarları almak son derece önemli. Bu kapsamda bizler de Güney Amerika, Asya Pasifik, Sahra Altı Coğrafya, Avrupa ve Amerika Kıtası pazarlarının gittikçe artan bir öneme sahip olacağını bilerek çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Yükselen döviz kurlarının özellikle ithalat gerçekleştirdiğiniz alanlara etkilerinden bahsedebilir misiniz?
Pandemi dönemi ile alınan son ekonomik tedbirler, para basılması, KGF destekleri gibi konular sonrasında enflasyon ve kur değişiklikleri elbette ki kaçınılmazdı. Döviz kurunun artması ve bu şekilde ihracatın daha karlı hale geleceği beklentisinde olan biz sanayiciler, döviz kurundaki bu hızlı yükseliş ve ardından gelebilecek olan hızlı düşüşün etkisini çok çabuk hissedebiliriz. Döviz kurlarındaki artış ile birlikte elbette ihracattaki rekabet gücümüz artacaktır. Ama döviz kuru artışları ihracatta tek başına etkili olmaz. Bu nedenle ihracatçılara sürekli artan döviz kurları değil istikrarlı kur ve ortam gereklidir. Döviz kuru eğer sabitlenecekse ve istikrarlı olması sağlanacaksa da olması gereken değerde sabitlenmelidir.
Ülkemizde ihracat ağırlıklı olarak euro, ithalat ise dolar ile yapılmaktadır. Ayrıca ithalatın büyük bölümü ham maddelerden oluşurken ihracatımızda da tüketim mallarının payı fazladır. Böylece Türkiye dolar ile ithal ettiği ham maddeleri kullanarak ürettiği tüketim mallarını euro ile ihraç eden bir ülkedir. Dış ticaretteki bu yapı döviz paritesindeki değişimlerin Türkiye’nin ihracatını reel olarak etkilemesini gündeme getirmektedir. Euronun dolar karşısında değer kazanması, ithal girdiler yoluyla maliyetleri azaltarak, ihracatı teşvik edebilecek bir gelişmedir. Alaşımlı paslanmaz maddemiz Türkiye’de üretilemiyor ve ithal ediliyor. Bir de bu ürünlere ek gözetim vergileri geliyor. Ya da Türkiye’de üretilemeyen ara ürünlere de vergi geliyor. Bu sebeple yerli paslanmaz ham madde imal eden ve arkasında devlet desteği olan firmalara ihtiyaç var. Bu birçok sektörün ham maddesi olan paslanmazın Türkiye’de üretiliyor olması ülkemize çok ciddi değer katacaktır.
Türkiye’nin henüz yeni yeni pandemi süreciyle birlikte adım atmaya başladığı e-ihracat hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle e-ihracatı standart ihracattan farklı tutmak gerekiyor. Türkiye’nin e-ihracatta Amerika, Çin, Japonya, Almanya gibi ülkelerin oldukça gerisinde olduğunu biliyoruz. Trademap.org verilerine göre; Çin dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda, 2019 yılında dünya genelinde yaptığı ihracat: 2.5 trilyon dolar civarında ve yüzde 25’i de e-ihracattan geliyor. Amerika’nın ise 1 trilyon 650 milyar dolarlık ihracatının yüzde 15 civarında bir kısmı e-ihracattan geliyor. Almanya’nın geçen yıl dünya geneline yaptığı ihracat verisi ise 1 trilyon 500 milyon dolar olup, yüzde 15’i yine e-ihracattan oluşuyor. Yunanistan’da bile 36 milyar dolar ihracatın yüzde 16’sı e-ihracattan gelirken; Türkiye’nin 2019 yılında dünya genelinde ihracatının 180 milyar 468 milyon dolar olduğunu, fakat e-ihracatın bunun içindeki payının iki yüzde 1 (yüzde 0.5) civarlarında olduğunu biliyoruz. Türkiye’de e-ihracat ile ilgili verilerin ayrıştırılması sağlıklı değil, gümrüklerde bu sorgulamanın yapılması gerekli, gençler İngilizce sorunu sebebiyle e-ihracattan çekiniyorlar.
E-ihracat sınır tanımıyor, ülke tanımıyor, marka tanımıyor. Adaletli bir sistem. Çalışanın, başarılı olanın yanında bir sistem. Marka ve bilinirlik, menşei ikinci planda. Öncelikle hız ve ulaşılabilirlik ön planda. Konunun devlet politikası haline getirilerek bütünlük içinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bazı e-ihracat sitelerinde ihaleler oluyor. Online sistemler burada çok önemli… İki ay önce dernek olarak İlk sanal B2B’mizi gerçekleştirdik. Bu çok e-ihracat olmasa da sanal bir buluşma. Biz Turaş olarak 20 gün içerinde bir satış gerçekleştirebildik. Brezilya’dan hiç tanımadığımız bir firmaya ürün sattık. E-ihracat için devlet destekleri daha da artmalı. Evet e-ticarete destek var ama e-ihracata da destek çıkmalı. Bu konuda TİM çatısı altında yeni bir birlik oluşturabiliriz. Pazar payımızı arttırabiliriz.
Yeni normalde Çin’e bağımlılığı azalan ülkelerden sektör olarak ne kadar pay almayı hedefliyorsunuz ve bunun için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Covid-19 salgını ile tüm dünya; sanayide girdi ve nihai ürünlerde Çin’e olan yüksek bağımlılığın yarattığı sıkıntıları yaşadı. Bu nedenle Covid-19 sonrası yeni normalleşme döneminde Çin’e olan bağımlılığın azaltılması hedefleniyor. Bu çerçevede tüm sanayi ürünlerinde tedarik zincirleri yeniden yapılanacaktır. Çin’e alternatif tedarikçilerin payları artacaktır. Armatür sanayinde de benzer eğilimlerin yaşanmasını bekliyoruz. Çin hemen tüm ürünlerde dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi. Çin’e olan bağımlılığın azaltılması halinde diğer ülkelerin ihracat payı genişleyecektir ve Çin’e olan bağımlılığın azaltılması haricinde Çin iç pazarında da yer alınılabilmelidir. Türkiye, armatür sanayi olarak ihracat payını artırma potansiyeline sahip. Ancak burada bu potansiyele sahip çok sayıda gelişen ülke bulunuyor. Orta Avrupa ülkeleri, Hindistan, diğer gelişen Asya ülkeleri, Meksika ve Brezilya bu ülkelerin başında geliyor. Bu nedenle Türkiye potansiyelini değerlendirmek için rekabet gücünü iyileştirmeli.
Yerli ve milli üretime yönelinmesinin önemi hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce projelerde kullanılan ürünlerin yerli üreticilerden alınması konusunda neler yapılmalı?
Yerli malı kullanımı yasal zorunluluk olmalıdır!
Yeni normal sürecine uyum sağlanırken beklendiği gibi kademeli toparlanmanın gerçekleşmesi halinde, Türkiye armatür sanayi olarak öncelikle yerli ve milli üretim için planlamalar yaparak sanayinin rekabet gücünü ve yetkinliklerini artırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmalıyız. Mesela Karadeniz’ de çıkartılan milli gazın tüm aşamalarında ithal ürünler mi kullanılacak yoksa milli ürünler mi? Ya da Akkuyu Nükleer Santrali’nde kullanılacak vanalar, Türk malı mı olacak? Bunlar soru işareti olmamalı veya temennide kalmamalıdır. Çizilen projelerde yerli malı kullanılması gerektiği konusu projecilere mutlaka bildirilmelidir. Eğer yerli malı olmayacak ise de mutlaka yerli-yabancı ortaklık sağlanmalıdır.
Pandeminin ilk dönemlerinde bu krizin ekonomik anlamda bir fırsata çevrilebileceğini söylemiştim. Şimdi tamda bu aşamadayız. Çin’e alternatif olarak özellikle Avrupa ülkeleri taleplerinde, Türkiye yer kaptı diyebiliriz. Tüketiciler, nihai kullanıcılar ve ara mamul kullanıcıları kullandıkları ürünlerde Made in Turkey görmek istiyorlar. Mesela; şu anda gündemimizde olan milli gaz bizim sektörümüze doğrudan bir ivme kazandırabilir. Cari açığımızın en büyük sebebi olan enerjiyi artık ithal etmeyecek oluşumuz bize büyük katkı sağlayacaktır. Bu gazı milli araçlarımızla bulduk, bundan sonra çok büyük teknoloji ve maliyetlere ihtiyaç var. Bu aşamada milli olan gazın çıkarılmasında ve dağıtılmasında da kullanılacak araçların milli ve yerli olması yerli gaz kadar önemlidir. Biz Armatür, Valf, Musluk, Tesisat Ekipmanları ve Vana Sanayicileri Derneği olarak devletimiz tarafından verilebilecek teşviklerle birlikte tüm çalışmalara tedarikçi olmaya hazırız.
Bu dönemde sektör olarak yöneldiğiniz ileri teknolojili yerli ürünlerden bahsedebilir misiniz? Sağlık ve hijyen konusunu sektörünüz açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi ile bazı firmalar yarım çalıştı, durmadan devam edenler de oldu; ama yüksek zarar alan olmadı. 75 günlük bir durulmadan sonra haziran ayında işler yeniden düzene girdi. Kademeli bir iyileşme yaşıyoruz. Tam v olmasa da u şeklinde tekrar bir geriye dönüş yaşadık. Bunu VIX Korku Endeksinde de görebiliriz. Dünya ve Türkiye ekonomisi giderek hızlanan bir dönüşüm içinde bulunuyor. Bu dönüşümün itici güçleri de başta teknolojik ilerlemeler olmak üzere, iklim değişikliği, sürdürülebilirlik, demografik eğilimler ve jeopolitik gerginlikler gibi unsurlar. Ticari yapılarda, genel kullanım alanlarında tercih edilen fotoselli ürünler evlerde, kamu binalarında, askeriyelerde ve özellikle okullar, hastaneler gibi alanlarda da tercih edilmelidir. Fotosel sistemi ile el değmeden çalışan fotoselli lavabo ve eviye bataryaları kullanıcılarına hijyen sağlamakta ve bu yeni nesil ürünler akıllandıkça verimlilik artışları sağlanmakta, ürünlerden geçen akışkanların miktarı da sensör sistemleri ile kontrol altında tutulabilmekte ve tasarrufu arttırmaktadır. Pazardaki ürünlerin yeni teknolojik ürünlerle yer değiştirecek olması da pazardaki talebi artıracaktır. Sağlık ve hijyen konusu, armatür sektörünü yakından ilgilendiriyor, buradaki fırsatı hızlandırılmış süreçte karlılığa çevirebiliriz.
Fotoselli ürünlerde ne kadar artış yaşandı? Kamu ve özel kuruluşlar dışında bireysel kullanım alanında bir artış söz konusu diyebilir miyiz?
Covid-19’dan dolayı bu yıl fotoselli ürünlerde yüzde 150- yüzde 200 arası bir satış artışı yaşandı. Yani bu da önceki yıllara göre 2 kat kadar bir artış anlamına geliyor. Ürünlere özellikle resmi dairelerden, belediyelerden ve okullardan talep söz konusu. Özel sektörlere bakıldığında ise yeme-içme sektöründen fazlasıyla talep alınıyor. Bireysel kullanım için göze çarpan bir artış yok.
Fotoselli ürünlerin içeriğinde kullanılan sistemler, genelde Çin’ den ithal ediliyor. Zamanında bu sistemlerin tedariğini sağlamayan üreticiler bu dönemde piyasadan ürünü bulmakta sıkıntı yaşıyorlar. Covid-19 salgınının yarattığı koşullar, armatür sanayinin müşterileri olan sektörleri olumlu ölçüde etkileyecektir. Özellikle artan sağlık ve hijyen ihtiyacı nedeni ile içme suyu, kullanma suyu, atık su ve kanalizasyon alanlarındaki yatırımlar olumlu etki yaratabilecektir. Küresel ölçekte rekabet, ürünlerden çok üretim sistemleri arasında olmaya başlamıştır. Akıllı ürünler giderek rekabetin ana unsuru olmaya başlamıştır. Üretimde yeni malzemeler, alaşımlı metaller ve kompozit malzemeler kullanılmakta, bunlar ürünlerin mekanik ve kimyasal ömürlerinin uzamasını sağlamaktadır.
İmalat sanayinde artan rekabet karşısında müşteriler üreticilerden kendileri için tasarlanmış, inovatif çözümlere ve yazılım altyapılarına sahip ürün ve ürün sistemleri talep etmektedirler. Akıllı ürünler, planlanabilir, uzaktan erişilebilir ve kontrol edilebilir ürünler; üretim sistemi içinde diğer makineler ile iletişim içinde olunması da satın almada aranan özellikler olarak öne çıkmaktadırlar. Özellikle akıllı ürünler ile tam otomasyon içinde birbirileri ile uyumlu çalışan ürünlere yönelik talep çok daha hızlı büyüme gösterecektir.
Şu an tüm dünya olarak yeni bir dijital döneme evriliyoruz. Armatür sektörü tarafında dijitalleşmenin önemi size göre nedir?
Bu dönem bizler için de Endüstri 4.0 ve dijitalleşme dönemi olacak. Armatür sanayinde dijital dönüşüm, yüksek kalite ve nitelikli işgücü istihdamı da öncelikli hedeflerden biridir. Bu üç unsur birbirlerini tamamlıyor. Makine sanayinde dijitalleşme, tam otomasyon ve akıllı makineler süreci hızla gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Bu nedenle Türkiye’de armatür sanayisi de dijital dönüşüm konusuna gelişme ekseni olarak öncelik vermelidir. Firmalarda, tüm süreçlerde dijitalleşme yanında üretilen ürünlerin de bu özelliklere sahip olması hedeflenmelidir. Dijital dönüşümün gerektirdiği bir diğer unsur ise yazılımlardır. Bu konuda da yazılım ve elektronik sektörü ile iş birliği sağlanmalıdır. Dünyaya bu şekilde daha iyi ayak uydurabilecek ve dijitalleşerek tüm paydaşlarımıza daha rahat erişebileceğiz.